345
00:25:31,463 --> 00:25:34,563
İronik bir durum çünkü 9 saat
23 dakika erken başlamıştım.
346
00:26:06,763 --> 00:26:08,163
Bu saatten sonra...
347
00:26:08,363 --> 00:26:09,863
...muhtemelen gitmesem
daha iyi olur, ne dersin?
348
00:26:15,063 --> 00:26:17,363
Yani çoktan gitmiştir.
349
00:26:17,863 --> 00:26:21,163
Yok eğer gitmediyse, beni gördüğünde
gerçekten çok sinirlenecek...
350
00:26:22,462 --> 00:26:24,662
Ve ne söyleyeceğimi bilmiyorum.
351
00:26:24,862 --> 00:26:27,262
Ne söyleyeceğimi bilemediğim
zaman nasıl olduğumu bilirsin.
352
00:26:28,362 --> 00:26:30,762
Muhtemelen gitmesem daha iyi olur.
<20140202/b>
#
<sağlam bir zemine oturuyor mu bilmiyorum ya da yeterince araştırmadım ama bir ağrıdan kurtulmak için ikinci bir ağrı ya da acı oluşturmak denilen bir şey var. dişin mi ağrıyor ayağına çekiçle vur beynin daha büyük olan ağrıya/acıya odaklansın tamam rahatsın. her neyse varacağım nokta şu,
multitask olduğumu iddia ettim uzunca bir süre ancak yakın zamanlarda anladım ki multitask değilim, en azından dert ölçeğinde böyle. bir sorunum varsa o sorunla beraber başka sorunları çözme konusunda başarılı olamıyorum. yapmam gereken şey bir tanesine öncelik atamak ve onu halletmeye çalışmak. önceden böyle değildi aynı anda birden fazla mevzuya odaklanıp sonuca eremezdim şimdi ise bir tanesine odaklanmaktan başka her şeyi görmezden geliyorum. hatta sorunları değil yaşamı ve insanları bile görmezden geliyorum.
otostopçunun galaksi rehberinde arthur dent'in çay yapma konusunda komut verdiği altın kalp gemisinin mavi ekran verip konu ile ilgilenirken büyük saldırıya karşı korumasız kalması gibi bir sorun yaşıyorum.
meh.br>
<Genel olarak sakin biriyim. Ya da sakin görünmek konusunda doğan görünümlü şahinim. Türk hafızasında bu kadar yer eylemiş bir şeyin şahsımı anlatırken kullanılmak konusunda bu kadar popüler olması ne kadar iyi bilmiyorum. Her zaman sevdiğim kelimeler,öbekler, deyimler ve daha bir çok şeyler vardır ve ben onları her dönemimde anarak sadakatimi de gösteriyorum. Az önce birilerinin yazdıklarını okudum sonra o geçmişteki yazıların geleceğine yani bugüne döndüm, bulundukları durumları düşündüm ve tam olarak nerede olduğumu kestirmeye çalıştım. Çok ilginç, gerçekten çok ilginç, ben o zamanki şeylerin yine olacağını biliyorum ama hepsine rağmen üzerinden 3 kere geçtiğim şu yolda hansel ve gretel'e yol gösteren ekmek kırıntısı misali ayak izlerimi görüyor olsam ve hatta ayak izlerinin şahsıma ait olduğunu CSI ekibi tarafından bile doğrulatıyor olsam da engel olamıyorum. BU galiba çok sevdiğim filmleri 3-5 kere izlemeyi tercih etmem gibi bir şey. Hem zaten ne kadar hırpalanabilirsin ki? Neyse ben yine şarkımı hazırladım: Rob Dougan- Left me for dead.
Sen üzülme bebek ben tam bir başak burcu olarak hazırlıklı geldim. Durumu tarifleyecek şarkımı bile hazırladım. Şu an " you were gone before i hit the ground" diyor aslında şimdiki zamanda bakarsak geçmişteki olay şu an tekerrür ediyorsa ve aynı şeyler olacaksa sen ben yere çarpmadan önce bile gelmemiş oluyorsun. Evet giderek daha ekonomik oluyorum galiba, üzüntüsünü bile tek taraflı yaşayan/yaşayacak olan insan. Az önce yazdığım yazılara baktım, gördüğüm o mükemmel sembollü rüyayı okudum, aslında her şey orada yazılmış ben görememişim. Her zamanki gibi, şimdiki zaman öyle bir şey ki insanı kör ediyor. En azından görüşünü bozuyor. Adını katarakt koyabilirim şimdiki zamanın. Bak ben kendini gerçekleştiren kehanet kadrosundan sana bir posta opeth- ending credits çalıyorum. Böylece geleceği gördüğümü iddia edebilecek ve hatta bundan gelir bile sağlayabileceğim. Diğer yanda sadece gözümün ucu bile baktığım bir şeyler var.Ve aslında az önce ve daha önce ve biraz daha önce ve hatta 3 sene önce ve bir de 2 sene önce anladığım şuydu, benim asıl bakmam gerekenler o gözümün ucu ile bakmam gerekenler. Ya da değil bilmiyorum bazen o kadar anlamsız şeylere aşırı anlam yüklemişken buluyorum ki kendimi en sonunda acaba en az anlamı yüklediklerime mi en fazla anlamı yüklemeliydim sonra o takatukaları takatukacıya takatukalattırmadan geri mi döneydim diye diye düşünüyorum. Bazı insanlar ve onlara dair düşünceler bumerang gibi, spiritüel bumerang hatta, siktirin gidin artık, nezaketim bu noktalarda başıma bela oluyor, nezaketsizliğim bile işe yaramıyor bu noktada ilahi güçler, animeler, harry potterlar ve yüzüklerin efendisine ihtiyacım oluyor. elenium ve tamuliden bahsetmedim. en başından anlaşalım ben gecenin sonuna yürüyenim. böyle kalacak ve hatta iş haricinde noktadan sonra bir boşluk bırakıp büyük harfle başlamayacak da biriyim. bu hep böyle kalacak. ben kabullendim ama aynı içeriği farklı bir zamanda yazaerken yine geçmişi anacak olan o biraz daha değişmiş olan selda bileceksin ki sen de kabulleneceksin, yapmayacaksın.
evet şimdi gidin artık. tanımsız değilim ama kararsızım ve atomum, ışıma yapıyorum ve bu galiba ve maalesef ki size zarar vermiyor, zarar görmemesi gereken kişilere zarar veriyor bir de kilo ve önem kaybediyorum.
masamın üzerinde okumamak ve yazmamaktan sadece anlamsızca gün geçirmekten sebep birikmiş toz gibisiniz ve ben bu konuda annem gibiyim, itina ile o fiber doku hedeli bezi ıslatıp masayı sileceğim, masamı da diyebilirim oda en nihayetinde bana ait, virginia hanım bıraktı. kafamı kızdırırsanız varolduğunuz yere bir dantel sererim.
here lies the hikayenin sonu.br>
<Oradaydım ve hala daha oradayım. bana her zaman "buraya gelmelisin selda". "sen burada olmalısın selda" dendi, hep o insanlar için "orada" olarak tariflenen yerlerde oldum. hiçbir zaman "burada" diyemediler benim için. en azından birisi için "burada"sam asıl olmak istediklerime göre hep " orada" oldum ve benim hayatım hep başka insanlara göre tariflenmiş bir zamana, mekana nam-ı diğer "burada"ya koşturmaya çalışmakla geçti. ya ben orada olmam gerektiğini ve orayı burada olarak algılamam gerektiğine inanıyorum ve kendimi şartlandırıyorum ya da gerçekten bu iş böyle. onlara göre "burada" olamadığım "orada"ki tüm sevgililerime gelsin:
jack/ f.u.
göt verenler sizi.br>
<öncelikle kendime bir merhaba diyeyim
her neyse
bir çok yönden fedakarlık göstererek buraya geliyorum ve nedense her şeyin bıraktığım şekilde kaldığını görüyorum. hiçbir değişiklik yok işte bu noktada ben çabalarımdan sebep bu çabalarıma değen bir şeyler mi görmek istiyorum bu sebepten eşiğim yükseldi mi rahat bana mı batıyor ya da bana rahat mı batıyor şeklinde sorgulamalar ile başbaşa kalıyorum. ancak hamle yapmak adına geri gittiğim ve acı acı sıçtıran o 1000 km hatrına garanti veriyorum ki bir sonraki sefer böyle olmayacak. bundan sonra her şey benim belirlediğim tarihlerde olacak demek ki ancak özlemek ile bir şeyler düzelmiş gibi algılanıyor ve aslında hiçbir şey de düzelmiyormuş. o zaman ben önceliğimi değiştireyim ve kendi kafam üzerine bir takım komiklikler şakalar yaşamayı seçeyim.br>
1
00:02:31,278 --> 00:02:34,322
In the Steven Spielberg movie "E.T.",
2
00:02:35,032 --> 00:02:37,283
why's the alien brown?
3
00:02:39,245 --> 00:02:40,620
No reason.
4
00:02:41,956 --> 00:02:43,498
In "Love Story",
5
00:02:43,666 --> 00:02:47,502
why did the two characters
fall madly in love with each other?
6
00:02:48,588 --> 00:02:49,796
No reason.
7
00:02:50,590 --> 00:02:53,133
In Oliver Stone's "JFK",
8
00:02:53,301 --> 00:02:57,471
Why's the President suddenly
assassinated by some stranger?
9
00:02:58,598 --> 00:02:59,974
No reason.
10
00:03:00,475 --> 00:03:04,103
In the excellent "Chainsaw Massacre"
by Tobe Hooper,
11
00:03:04,271 --> 00:03:07,064
why don't we ever see the characters
go to the bathroom...
12
00:03:07,232 --> 00:03:10,777
or wash their hands,
like people doing in real life?
13
00:03:11,487 --> 00:03:12,820
Absolutely no reason.
14
00:03:12,988 --> 00:03:16,574
Worse, in "The Pianist" by Polanski,
15
00:03:17,243 --> 00:03:20,912
how come this guy has to hide
and live like a bomb...
16
00:03:21,080 --> 00:03:23,832
when he plays the piano so well?
17
00:03:24,000 --> 00:03:26,209
Once again the answer is "no reason".
18
00:03:26,377 --> 00:03:28,712
I could go on for hours
with more examples.
19
00:03:28,880 --> 00:03:30,380
The list is endless.
20
00:03:30,548 --> 00:03:33,008
You probably never gave it a thought.
21
00:03:33,176 --> 00:03:35,427
But all great films,
22
00:03:35,595 --> 00:03:37,388
without exception,
23
00:03:37,556 --> 00:03:41,058
contain an important element--
a "no reason".
24
00:03:41,226 --> 00:03:42,810
And you know why?
25
00:03:43,395 --> 00:03:45,354
Because life itself...
26
00:03:45,522 --> 00:03:48,566
is filled with "no reason".
27
00:03:49,234 --> 00:03:51,611
Why can't we see the air all around us?
28
00:03:51,779 --> 00:03:53,112
No reason.
29
00:03:53,781 --> 00:03:56,116
Why're we always thinking?
30
00:03:56,283 --> 00:03:57,575
No reason.
31
00:03:57,743 --> 00:04:01,913
Why do some people love sausages
and other people hate sausages?
32
00:04:02,227 --> 00:04:04,417
No fuckin' reason.
33
00:04:05,126 --> 00:04:08,295
Come on, don't waste your time
explaining that garbage. Let's go!
34
00:04:08,463 --> 00:04:10,380
Just one minute. Let me finish.
35
00:04:13,134 --> 00:04:14,927
Ladies, gentlemen,
36
00:04:15,846 --> 00:04:18,097
the film you're about to see today
37
00:04:18,265 --> 00:04:21,642
is an homage to the "no reason"--
38
00:04:22,561 --> 00:04:26,105
that most powerful element...of style.
<bir sorun var şöyle ki politik olamıyorum bülog. sinirlendiğimde ben sana sonra göstereceğim bakışı atamıyorum, gözüm kararıyor hata yapıyorum. bir de insanlarla uzlaşıldığını düşünerek rahat davranıyorum ama nedense onlar uzlaşılmış gibi gösterip ama bak şöyleydi diyerek bir şeyleri gözüme sokuyor. ve çok ilginçtir ki işlerlerine gelen noktada manipüle etmekten de geri kalmıyorlar. yani aslında sorun olmayan bir durumda kendilerine göre bir sorun olduğu için genel olarak sorun varmış izlenimi yaratarak beni sinirlendirmeye çalışıyorlar. bu konuda ne yapmalıyım bilemiyorum. sen haksızsın ibne demek çok istiyorum ama nedense bu konuda aklım çok sonra başıma geliyor. blöfü göremiyorum özetle. sene olmuş 2012 ve biz bu tür tilkiliklerin çok da önemli olmaması gereken bir ortamda çalışıyoruz ama buna rağmen ayak kaydırmak ya da bu işte sen yalnızsın dostum götünü kolla mesajı verme girişimindeler. şimdi ben burada llahım herkesi kendim gibi sanıyorum o yüzden inciniyorum kafasına geçmiyorum. çünkü benim de yanlışlarım oluyor. daha az sinirli olmam lazım ve nasıl olur onun çözümünü arıyorum. bülog hayatımdaki en çıplak yakınma sahneme hoşgeldiniz.siz durun ben siktirip gideyim.br>
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
<aslında ne yalan söyleyeyim rahatladım.benim sonlandıramadığım şeyleri çok daha iyi bir şekilde sonlandırabilen her şeye saygım var.ben yolunu bulamadım.ya da yolu seçemedim.bu şeyler ise yollardan gitmemem gerekeni kapattı.ben de kendi köprüden önce son çıkışıma yönlendim böylece.her şeyde bir hayır vardır diyen kimse adres versin çikolata yollayacağım.br>
Sam: What are you doing?
Andrew Largeman: Remember that idea I had, about working stuff out on my own, and then finding you once I worked stuff out?
Sam: The ellipsis?
Andrew Largeman: Yeah, the ellipsis, it's dumb. It's dumb. It's an awful idea. I'm not gonna do it, okay? Cause like you said, this is it. This is life. And I'm in love with you... I think that's the only thing I've ever really been sure of in my entire life. And I'm really messed up right now, and I got a whole lot of stuff I have to work out, but I don't want to waste any more of my life without you in it. And I think I can do this. I mean, I want to. I have to, right?
Sam: Yeah. Yes!
Andrew Largeman: So what do we do? What do we do?
çok fantastik rüyalar gördüm.annemlerin çocukluğunun geçtiği evdeyim bir sürü yaşlı insan var birinin ölümünü bekliyorlar sanki. bir odada beach volley oynanıyor bir odada italyanlarla muhabbet ediliyor.yine italyanlarla konuşulan odanın aslında yelken (ya da wtf) takımının odası olduğunu ve onlara altın kukudan çıkmış gibi bir şey olduklarını anlatıyor.özetle yabancı dil öğrenmek için girdiğimiz o odadan taytlı yelkenciler yüzünden atılıyoruz.sonra evin yenilendiğini farkediyorum total mekan çalışmışlar.öyle ki bankalardaki bankolar ya da bireysel kredi birimleri gibi yerler olduğunu camla ayrıldığını ve wclerin de oralarda olduğunu görüp ohalardan bir tane salıyorum.
sonra ne alakaysa bir adam benim kendimi öldürmemi istiyor.ya da kendi yapacakmış.arkadaşlarım bana önceki sefer gibi yap selda diyor. öncesinde göbeğimin biraz üstünden sokmuşum elimi oraya götürüyorum izini hissediyorum. ölmemek adına kocaman bir kılıcı kalbimin olduğu hizada kaburgamın hemen altından sokuyorum. sonra kan akıyor.birden kanım azaldığı için kontrollü bir şekilde yere düşüyorum ama ölmüyorum.kahretsindiyorum nefesiminkesilmesi lazım.ama ben hala nefes alıyorum.adam beni izliyor.arkadaşlarım sabret diyor.yapacak işlerimi hatırlıyorum kalkmak istiyorum.kan kaybeden ya da bayılan biri oldun mu bilmiyorum ama morarıyorsun titriyorsun garip bir his.ve bunların hepsini hissettim.ama garip tarafı kötüye gitmesi gerekirken akması gereken kan bittiği için ben sarhoşluktam ayılır gibi ayılıyordum kendimi şakacıktan öldürme faslından.bir süre sonra adam gidiyor herhalde.ve ben yine o evi dolaşıyorum.hastalar var.ölecek olanlar artmış.yaşlıları görüp ağlıyorum sonra başka bir yolda buluyorum kendimi kalbimin altında hala kılıç bir arkadaşımın düğününe gidiyoruz iletişmediğim arkadaşlarımı görüyorum sarılıp ağlıyorum.kılıcın daha çok girmesi kaygısını taşıyarak hem de.böyle kılıçlı turlarım devam ediyor en son bi telefona uyandım
5 aydır kitap okumuyorum.Ya da okudum ama okumamış gibi hissediyorum.Aslında evet evet okudum bir 10 kitap kadar ama nedense iz bırakmamış gibiler. Bence insanlar küçükken okumalı tüm şu okkalı kitapları. Çünkü bir yaştan sonra yeterince zekiyseniz ve varoluşsal sorgulamalarınızı şu ya da bu şekilde yeterince yaptıysanız o tüm tokatlayıcı kitaplar sinek ısırığı gibi geliyor insana. Aynen böyle. Eee ne yani? Ben zaten bunları biliyorum ve ben bunları zaten düşünmüştüm demekten başka bir şey kalmıyor.Evet evet biliyorum mesele bunları düşünebilmekte değil o şekilde dile getirebilmekte gibi bir tokadı bana layık görüyorsanız ona da yanıtım hazır; Ben yazar olmak istemiyorum ki yazdıklarından ''nemalanmak'' istiyorum. Uzun lafın kısası çok nemalanamadım kitaplardan bu süre içinde.Onun yerine insan ilişkilerinden nemalandım. Devletin nasıl işlediğini öğrendim. 4. Murat misali kılık değiştirip halkın arasına indim.Ve tam da 4. Murat için iddia edildiği üzere ben de kendimi alkole verdim. Tamam o kadar değil ama yine de elimizden geleni yaptık. Şimdi yine bir kafa açılması yaşıyorum. Bakıyorum yapmam gerekenleri yine pek yapmamışım.Ki kendime soruyorum ''pudra biz böyle mi anlaşmıştık?'' diyorum bitch finger yapıyorum kendime, nıt nıt nıt diyorum.Noktadan sonra yani şimdi bunları yazana kadar 5 dk ara vermiştim. Sonra kendi kendimi büyüten bir anne ya da kendi tarafından büyütülen bir çocuk olduğum için kıyamadım kendime.Evlat bu atsan atılmaz satsan satılmaz ayağı çektim. Haklıyım yahu.İstediğim kadar yayabilirim. Adaptasyon da uygulamalı bir kelime ne de olsa. Sözlükte iskele babası olarak durmuyor. Kesin ben kendimle alakalı kesin şeyler gördüm ya da biliyorum ondan böyle rahatım yoksa kendimi bilirim hiç de böyle huzurla beklemezdim diyeyim.
Bu arada dün arthur adlı bir film izledim.Şu Russel Brand oynuyor. Oradaki Arthur'un zamanında sevdiğim elemanlardan biri olduğunu anladım. Evet sen okuyorsan anlayacaksın onun sen olduğunu. Ama önce filmi de izle.Ama gizli gizli izle. Anlarsın ya?
Ve sen diğeri yani en sonuncusu senin de filmini bulacağım yakındır. Olmadı ben mi çeksem o filmi? İyi olur sanki.
Herkese kendiminki gibi ölümsüz bir hafıza diliyorum.Anılarının üstünün hiçbir zaman tozla kaplanmasına izin vermeyen bir beyin sahibi olunuz. Temizlik hastası olunuz böylece o anılar hep yepyeni kalsın. Kuşkucu Thomas olun. Üzerine dantel örtün. O da güzel durur bak.
Mehteran ekibi gibi iki ileri bir geri mevzusunu geçtim artık. Tabakhaneye bok yetiştirme hızı yeni hız birimim. Ama netice sakız çiğnerken yürüyebilen de biriyim.Yandan yandan sauron olmayı ve duruma göre Rome'un Servilia'sı gibi lanetlemeyi de unutmam.